Gittiler.
Gitmesi gerekenler, elbet bir gün
gideceklerdi. Ve gittiler.
Sahi, gitmeli miydiler? Bu bir zorunluluk
muydu yoksa tercih miydi? Bu bir oyun muydu yoksa paradoks muydu?
Ya gitmeselerdi?
Ne yapardık o vakit bizler? Ne söylerdik?
Daha mı sıkı sarılırdık? Daha mı dik dururduk kapının eşiğinde?
Gidenler şayet gitmeselerdi, bizler bugün
bu mevkide olabilir miydik?
Bir otelin lobisini anımsatıyor tüm
tanıştığım insanlar. Hepsi sanki kollarındaki saate bakıyor.
Kimisi yemeğe, kimisi güzel bir uyku
çekmeye odasına, kimisi de bir kulübe gidiyor.
Hepsi birer "gidici"
niteliğiyle beliriyor lobide.
Hepsi birer gidiciydi. Gittiler.
Gitmeliydiler.
Ben ise, lobinin koltukları gibi hissediyorum
kendimi. Her şeye şahitlik eden o koltuklar gibi.
Gelip oturuyorlar, bekleyeceklerini
bekliyorlar, bazen konuşuyorlar, bazense ayakta uyukluyorlar.
Amma ve lakin gidiyorlar en nihayetinde.
Gittiler de. Ve sanırım gitmeliydiler de.
El sallamak, uğurlamak nasıl bir duygu
bilir misiniz? Bir de sevilen bir lobi bekleyicisi ise...
Ve bir de değer vermişseniz, merhamet
etmişseniz, ihtiyacınız varsa...
Gittiler. Gidiyorum demeden, gitmeleri
gerektiğini haber vermeden.
'Kalan' siz, 'bölünen' siz. Bölüm işlemi
de onlara ait elbette, onlara layık, onlara yakışır.
Gittiler. Gitmeleri gerekiyordu.
Böldüler.
Bölmeleri gerekiyor muydu? Bölmeden
gidemiyorlar mıydı?
Parçalamadan, bölmeden, kırıp dökmeden
gidemezler miydiler?
En azından bir sağlama yapsalardı diyorum.
'Kalan' olabiliyor muyuz, bunun sağlamasını yapsalardı. Yapsalardı ki doaçlama
oyuncusu misali kalmasaydık lobide.
Lobide...
Yalnız ve bölünmüşçesine.
Lobide...
Kalmışçasına, gidememişçesine,
gitmemişçesine.
Lobide...
Yapayalnızca ve ağlayamamışçasına.Beyza S.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder