BİR ÇOCUK AĞLARKEN

20 Eylül 2015 Pazar

Bir çocuk ağlarken, öylece izlememelisiniz!
Bir çocuk ağlarken, ağlamayı kesmesi için onu sarsmamalısınız. 
Bir çocuk ağlarken, onu susturmaya çalışmamalısınız. 
Bir çocuk ağlarken, anlamsız bakışlarınızı ona yöneltmemelisiniz. 

Bir çocuk ağlarken...

Ben ağlarken.
Sen ağlarken. 
O ağlarken.

Bir çocuk ağlarken... 

O gözyaşı sizin. O gözyaşı bizim. O gözyaşı onların. 

Bir çocuk ağlarken;
Elinizi, yanağından süzülen gözyaşını silmek için yüzüne doğru götürmelisiniz. 
Bir çocuk ağlarken; 
Saçlarını okşamalısınız. 
Bir çocuk ağlarken; 
Ona sarılmalısınız. 
Bir çocuk ağlarken; 
Ona inanmalısınız.
Bir çocuk ağlarken; 
Onu sevmelisiniz. 

Ve hatta ağlamıyorken. Ve bir de susmuş ise. Derdini anlatamıyor ise. Elinin tersiyle gözyaşını siliyor ise. Usulca kaldırım taşlarına bakıyor ise.

Bir çocuk ağlarken...

Eğer bir çocuğu ağlıyorken görürseniz, hayatınızdaki tüm sarılma bonuslarını ona harcamayı deneyin. 
Bilemesek de, duyamasak da, anlayamasak da, hissedemesek de...
Bir çocuk ağlarken.

Ayakkabı boyalarını mı çaldırmıştı birine? Babasının zoruyla bir mekana girip, garsonlar tarafından itilmiş miydi? Elindeki tüm mendilleri satamamış mıydı? Oyuncağını mı kaybetmişti? Annesi mi ölmüştü? Dayak mı yemiş, sevgi mi görememişti?
Bilemeyiz!

"Sınanmadığınız bir acı üzerine konuşmak her zaman kolaydır." 

Bu sefer sınanmayı beklemeden saramaz mıyız bu yavrucağı?
Yavrucağa bir el olamaz veyahut kollarımızın arasına alamaz mıyız? 
Sattığı mendil ile gözyaşını silemez miyiz? 
İtildiğinden ötürü buruşan bozuk para bardağına üç kuruş atamaz mıyız?
Onu itenlerin önüne geçip, onu arkamıza alamaz mıyız? 
Sevemez miyiz? 
Üzülemez miyiz?
Merhamet edemez miyiz? 
Gözyaşını paylaşamaz mıyız? 

Bir çocuk ağlarken...

Yüreğimin yangınını harlıyor yavrucakların gözyaşları. 
Zihnim ağlıyor, bir çocuk ağlarken. 
Kalbimde, tedavisi olmayan bir yara açılıveriyor. 

Bir çocuk ağlarken... 

Ben bin defa ağlıyor ve bin defa ölüyorum. 

Bir çocuk ağlarken...


GEÇ KALMALAR

7 Eylül 2015 Pazartesi

Geç kalınan her şey can sıkıcıdır.
Can sıkıcı ve can acıtıcı...

Gitmek isteyene kal demek zorken, gitmek istemeyeni itmek daha zordur.
İçiniz yangın yeri iken, dışınız buzdan dağlar ile örülü olmalıdır. Olmalıdır ki 'can' tek taraflı sıkılsın. Tek taraflısı yansın. Tek taraflı acısın. Tek. Ve yalnız. Yapayalnız.

Doğrularınız ve yanlışlarınız tartışılırken, bir noktada tek ruh olup birbirinizi tamamlamanız nasıl da güven verici. Nasıl da iç rahatlatıcı, nasıl da sarılası bir duygu bu.
Merhamete sarılmak diye bir şey var. Herkes bilmez bunu. Herkes görmez, herkes duymaz.
Diliniz 'git!' emirleri yağdırırken, yüreğinizin kalmak fiilinin yalvarışını çekimliyor olması ve bunun görülmesi nasıl hissettirir bilir misiniz? Depremzede gibi. Enkaz altından sesinizi duyuruyormuşsunuz gibi. Yangın içerisindeyken gelen itfaiye merdiveni gibi. Rüzgarda bir çatı gibi.
Gibi ve gibi...

Elleriniz karşınızdakini iterken, parmaklarınızın omuzlarını kenetlemesi nasıldır bilir misiniz?
Bilir misiniz bir noktada buluşup kalbini yastık yapmayı ve uyumayı?
Bilir misiniz bir noktadayken ruhundan kesik bir ayna parçasında kendinizi görmeyi?
İstedikleriniz ve hayalleriniz süslenirken biraz biraz, bilir misiniz başka hayallere doğru ellerinizden kayıp gitmesini bazı şeylerin?
Tanıdık mıdır bu duygular size?
Bana tanıdık.
Bana yabancı değil.
Bana yakın.
Bana.
Ben....

Hazır olmadığınız uğurlamaların el sallamak zorunda olanısınız.
Yağmur yağarken şemsiye açmak yasaktır size.
Kar yağarken çıplak ayakla yürümek zorunda kalansınız.
Rüzgarlı bir havada gözüne toz kaçan o talihlisiniz.
Dalgalı bir denizde bahtsız balıkçı.
Ve belki balıkçı kayığı.
Terk edilmiş bir balıkçı kayığısınız.
Uzaktan izlemek yok mu o balıkların mutluluğunu...
Balıkların ve balık tutanların bordo gülüşlerini.
Beyaz oltalarını.
Eve dönerken kovası dolu bir baba-oğulun sevinçten korna çalışını.
Düğün konvoyunu kesen yalın ayak çocukları.
Ve daha niceleri...

Kalan olmak, seyirci olmaktır.
Seyirci kalmaktır.
Zamanın ilaç olduğunu söyleyecek birazdan yoldan geçenler.
Ve yoldan geçenler bilemeyecekler ki 'zaman'a bırakmak demek, her şeye geç kalmak demek.
Müdahale edilemeyen bir hasta misali.
'Zaman'a bırakmak zorunda kalmak çok acı.
Acı,çok garip.
Hayat, çok garip.
Tüm bu gariplikler, daha da garip.
Vesselam!



Beyza S.