GECE YARISI

3 Kasım 2015 Salı

Saat gece yarısı olmadı tam olarak.
Kulağımda bir şarkı dolanıyor; 'Hasretinle yandı gönlüm...'
Ellerim soğuktan bir tık aşağıda. Sıcak değiller. Sadece yaşıyor olmamın belirtisi olan bir ısısı var.
Burnum da üşümediğine göre, kış gelmemiş.
Kar yağsın istediydi bu gönül şu saatte. Ve gün sayıyor bunun için.
Sokak lambasının birkaç santim altına gözlerini dikip, kar tanelerini seçmek istiyor bu gönül.
Hasret ile yanıyor bu gönül. Bana dahi belli etmeden üstelik...

Önümdeki bardağın içi kahve ile dolu.
Her şeyi şekersiz içebildim de şu şeyi şekersiz içemedim.
İçilmiyor işte. Az da olsa şekerin tadına bakacak bardak. Damağım biraz tatlansındı ne olacak!
Son zamanlarda bir şeyin farkındalığına erişiyorum. Ve belki de beni sarsan şey de bu farkındalık.
Şimdi ben şu bardağa, hani en sevdiğim kahve-krem tonlarında ve üstünde kocaman kahve tonlarında çiçekler (papatya) olan şu bardağa (en sevdiğim kupam bu benim) on kaşık şeker atsam ne olur biliyor musun?
Hiç şeker atmamışım gibi acı olur. Anlamsız ve gereksiz bir acılığı olur damağımdan yüreğime indikçe yudumlar.
Peki neden? Bunu da biliyor musun?
Ben bilmiyorum.
Yo hayır sanırım biliyorum.
Bilmeseydim iyiydi işte...

İnan bana, hatta dışarıda 'bozaaaa' diye bağıran bey amca da inansın ve hatta aşağı parkta çığıran çocuklar da inansın ki kahvenin tadını alamıyorum son zamanlarda.
Martıya simit atıyorum bazen hani, işte o vakitlerde arkadan omzuma dokunup bir bardak kahve verecekmişsin gibi hissediyorum.
Hani Kadıköy iskelesi çıkışında, yolun ortasında oturup da melodika çalan çocuk var ya, işte onu elinden tutarak kaldırıp benimle birlikte balık yemeye götürecekmişsin gibi hissediyorum.
Sabah güneşinin yeni yeni sırtıma vurduğu vakitlerde, penceremden yukarı doğru o hiç uçurmadığım uçurtmayı davetkarca gökyüzüme bırakacaksın gibi hissediyorum.
Hissettiklerimi ve hissedemediklerimi bir bilsen... Kahve bardağıma bir çuval şekeri ellerinle dökmek isterdin.
En acısı da, kahveden de acısı olan; bunların hiçbirinin yaşanmış olmaması.
Bir o kadar ironik, bir o kadar ütopik ve bir o kadar da gerçekçi.

Saat şimdi gece yarısı işte.
Külkedisi için gitme vakti.
Kelimeler birer birer bal kabağına dönüşmeden, bir martının kanadına oturup uçma vakti.
Unutacak bir ayakkabım yok. Unutursam şayet, ayakkabıyı yerden alacak bir prens yok.
Ki zaten biz hiçbir baloda dans etmedik.
Ki zaten biz dans etmedik.
Ki zaten biz.
Biz değildik.

"-Eve gitsem daha iyi
İyide benim o darmadağın halimi bırakıp nereye,
Her gece saatlerce alıştırma yapıp da
Bir tek sevda sözcüğü fısıldayamamanın sıkıntısı
Aşksızlıktan solan bu cismi terk edip nereye gidiyorsun?
Merdivenlerden peşinizden koşup da
İsminizi haykırmayı size bakarken derinde
Bir acıyla kıvrandığımı fark etmeden nereye he…"



Beyza S.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder